Dolar 32,4375
Euro 34,7411
Altın 2.439,70
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 21°C
Hafif Yağmurlu
Afyon
21°C
Hafif Yağmurlu
Paz 22°C
Pts 17°C
Sal 21°C
Çar 20°C

AKŞEMSEDDİN’İN YENİ BİR ESERİ Mİ? DU‘Â-YI MÜNÂCÂT-I AKŞEMSEDDİN HAKKINDA

Du‘â-yı Münâcât-ı Akşemseddin, Geredeli memur Yusuf Yazıcıol’un elindeki yazmalar içinde bulunuyor. Aslında bu eserin bulunduğu yazma eser, birkaç küçük dua mecmuasının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş. Söz konusu eser yanında burada açıklama kısmı Türkçe, metin kısmı Arapça daha birçok dua yer almaktadır. Mecmuada sadece Akşemseddin’in duası Türkçe olarak kaleme alınmıştır.

Kurumsal Web Tasarım

Akşemseddin hazretlerinin kaynaklarda Risâle-i Duâ adında Arapça bir risalesi kaydedilmiş olmakla beraber onun Türkçe bir Münâcât’ı olduğundan söz edilmez. Burada incelemeye çalışacağımız Münâcât’ı, ihtiyat kaydıyla onun yeni bulunan bir eseri olarak takdim etmek gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü kaynaklarda Akşemseddin’in bu eseriyle ilgili herhangi bir kayıt yoktur. Bununla beraber onun diğer eserleri incelendiğinde bu eserin muhtevasının onlara uygun düştüğünü zannediyoruz.

Burada hatırlamak gerekirse Akşemseddin hazretlerinin Risâle-i Nûriyye, Risâletü’d-Dua, Hall-i Müşkilât (Def’u Metaini’s-Sûfiyye), Risale-i Zikrullah, Makâmât-ı Evliyâ, Mâddetü’l-Hayat, Fâl’ı Mushaf-ı Kerim, Nasihatnâme-i Akşemseddin, Kimyâ-yı Sa’âdet Tercümesi, Risâle Fî İstilâhâti’s-Sufiyye, Risâle Fit’t-Tasavvuf, Er-Risâle Fi’d-Devrâni’s-Sûfiyye ve Raksihîm, Vakıf-Nâme, Mücerrebât, Cevapnâme, Tabirnâme, Mektûbât, Telhis-u Def’u Metain, Şerh-i Ahvâl-i Hacı Bayram-ı Veli ve Es‘âr (Şiirler) adlı eserleri vardır. Bunların genelinin dinî-tasavvufî muhtevada olduğu göz önünde bulundurulacak olunursa bir dua mecmuasında onun adına izafe edilerek kaydedilen bu Münâcât’ın en azından aksi ispat edilene kadar Akşemseddin’e ait olduğunu kabul etmek gerekir.

Bunlar içerisinde Risâletü’d-Dua’nın bir an bu eser olup olamayacağı konusu hatıra geldi. Fakat bu eserlerle ilgili Ali İhsan Yurd’un Akşemseddin’le ilgili kitabında şöyle bir kayıt yer almaktadır: “Arapça yazılmıştır. Aynı zamanda bir şeyhlik icâzeti olan bu makâlenin İcâzatu’s-Sadriyya olduğu sonundaki kayıttan anlaşılmaktadır. İcâzeti veren kişi Sadru’l-Horâsânî eş-Şihâbî lakabıyla tanınmış Şeyh Muhammadu’bni’l-Husayn’dir. Yılı 1446 Şubat 25’tir.” (Ali İhsan Yurd, Akşemseddin Hayatı ve Eserleri, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Yayına Sunan: Mustafa S. Kaçalin, İstanbul 1994, s. 43.)

Burada zikredilen isimler Münâcât’ta geçmediği gibi elimizdeki metnin bir şeyhlik icazetnâmesi olmadığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Risâletü’d-Duâ Arapça yazılmışken Münâcât Türkçe kaleme alınmıştır. Münâcât’ın başındaki açıklama ve dua metni Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınmıştır. Buradan hareketle Risâletü’d-Dua ile Du‘â-yı Münâcât-ı Akşemseddin’in farklı metinler olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda ve muhtemelen Münâcât Akşemseddin hazretlerinin bilinmeyen bir eseridir.

Du‘â-yı Münâcât-ı Akşemseddin’in ilk sayfalarında bu duanın faziletiyle ilgili bir giriş yer almaktadır. Burada “Rivâyet olunur ki, Akşemseddin hazretlerinden rahmetu’l-lahi ‘aleyh eydür” denerek Akşemseddin hazretlerinin sözlerine yer verilmektedir. Bu duayı okuyanların, yanında taşıyanların ve buna itikat edenlerin dünya ve ahiret isteklerinin yerine geleceği söylenir. Bunun ayrıca belaların def edilmesine, padişahların zulmünden emin olmaya, kıskançların, savaşların, düşmanların, cadıların kötülüklerinden de emin olmaya yaradığı ifade edilmektedir. Bu dua insanların hırsızlardan, haramilerden korunmasını da sağlamaktadır. Bu duayı okuyan kişinin halk içinde gayet muteber ve sözünün de tesirli olacağı söylenmektedir. Yine metinde ifade edildiğine göre bu duayı okuyan kişiler suda boğulmaz ve ateşte yanmazlar.

Şu satırlar Münâcât’ın giriş kısmından alınmıştır:

“Ve her kim pâdişah veyâ ulu begler yanına varmak talep eylese bu du‘âyı okusa eger okumak bilmezse bu du‘âyı eline alup ‘İlâhî bu du‘â hakkıçün ol korkudan emin eyle!’ dise Allahu Te‘âlâ şöyle ki, necât vire, zerre denlü ziyân görmeye. Ve dahı bu du‘âyı getüre, getürse hiçbir kimse pişmân olmaya Allahu Te‘âlâ’nın faziletiyle. Ve dahı bir kimse bir maraza mübtelâ olsa, hekimler çâre idemese bu du‘âyı yağmur suyuna okuyup içüreler. Ol maraz ol kimseden def‘ olur. Ve dahı bir hatunun oğlu ve kızı olmasa bu du‘âyı deryâ suyuna okusalar ol su ile gusl ideler ve hem içeler. Hak Te‘âlâ ol kişiye oğul ve kız vire. Ve bir kişi kim bu du‘â ile du‘â itse o kişi Allah’dan gayrı kimseden korkmaya. Her nereye teveccüh iderse işi râst gele ve yolı âsân ola. Ve yolda üzere uğrıdan ve harâmîden ziyân görmeye. Ve yüzin gören dost ola. ‘Âlem halkı düşmân olsa hakîr bulmaya. Ve dahı her kim bu du‘âyı okusa ve getürse namazına kehel olmasa dünya ve âhiret ma‘mûr ola. Kebâ’ir günahlardan ırak ola. Allahu Te‘âlâ ‘inâyetiyle ‘âkıbeti hayr ola, îmânı yoldaş ola. Ve ölümü âsân ola. Dünya yüz karanlıgından Allahu Te‘âlâ saklaya. Adı ve oğlu ve kızı âfâtdan ve belâlardan emîn ola. Cümle murâdı hâsıl ola.”

Görüldüğü üzere Münâcât’ın bu giriş kısmında bu duanın faziletleri ve hangi cihetlerden insana faydalar sağlayacağı üzerinde durulmaktadır. Bundan sonra “Dua Budur” denerek Münâcât’ın metnine yer verilmiştir. Metindeki açıklamanın hemen başında eserin başlığı olarak “Şerh-i Akşemseddin” ibaresi konmuş. Açıklamadan sonra ise iki kere “Du‘â-yı Münâcât-ı Akşemseddin” başlığı yazılmıştır. Müstensihin neden “Şerh-i Akşemseddin” başlığını tercih ettiğini tam olarak bilemiyoruz fakat bunun, duanın faziletleriyle ilgili Akşemseddin’in sözlerini karşılamak için konulduğunu tahmin ediyoruz.

Münâcât metninin hemen başında Bakara Sûresi, 163. Âyet kaydedilmiştir. “Ve ilehüküm ilehûn, vâhidün lâ ilâhe illâ hüve’r-rahmanu’r-rahîm.” (Sizin ilahınız bir tek ilahtır. Ondan başka ilah yoktur. O Rahman ve Rahim’dir.) Âyetten sonra ise Türkçe metin gelmektedir. Münâcât’ta bazı kelimeleri hariç tutarsak Arapça olan ibâreler sadece bu âyetten ibarettir. Âyetten sonraki Türkçe kısım şöyle başlamaktadır:

“Evvel Allah’ın birliğine varlığı hakkiçün kemislihi şeriki ve nazîri yokdur. Ne bir kimse ana benzer ne ol bir kimseye benzer. Kendinin zâtı sıfâtı hakkıçün bu du‘â ile du‘â ideni ve i‘tikâd ile getüreni her ne murâdı maksûdı var ise (…) müyesser eyleye. Ve her neden kim korkarsa ol korkudan emîn ola. Ya Allah Ya Allah Ya Allah.”

Burada da görüldüğü gibi her duanın sonunda Cenabğ-ı Hakk’a hitap edilir. Münâcât boyunca Allah çeşitli isimleriyle, sıfatlarıyla ve hitap şekilleriyle anılmaktadır. Eserde yer alan isimler, sıfatlar ve Allah’a dâir hitaplar sırasıyla şunlardır: Allah, Ahad, Kâdiyü’l-hâcât. Settâr, Mennân, Muhîb, Sultan, Mü’mîn, Tâbib, Bâ‘is, Hâfız, Gafûr, Hannân, Deyyân, Gufrân, Sübhân, Fettâh, Rabb, Mû‘în. Buradaki isimlerin çoğunun Esmâü’l-Hüsnâ’daki Allah’ın güzel isimlerinden olduğu görülür. Bununla beraber Cenâb-ı Hakk’ın sıfatları da burada zikredilmiştir. Münâcât’ın içerisinde Allah’a hitabında Akşemseddin’in “Ya Tâbîb”, “Ya Sultan” diye hitap ettiği de görülür.

Münâcât boyunca dikkatimizi çeken huşulardan birisi dua metninde çeşitli varlıkların, şahısların, peygamberlerin, vakitlerin, zamanların, canlıların burada anılması ve bunların “hakkıçün” Allah’a yakarılması olmuştur. Burada Akşemseddin Cenâb-ı Hakk’ın zâtı ve sıfatlarını andığı ilk kısımdan sonra yarattıklarını anarak bunların hakkı için duanın kabul olunmasını dilemektedir.

Münâcât içerisinde edilen dualara mevzu bahis olan şeyler ve hususlar arş, kürsî, yer, gök, levh-i mahfuz, kalem, kâb-ı kavseyn; Allah’ın kudreti; melekler ve onların rükuları, secdeleri, tespihleri, tehlilleri; ay, güneş, yıldızlar, burçlar, gece, gündüz, vakitler; Âdem, Havva, Hz. Muhammed, peygamberlerin mucizeleri; Kuran-ı Kerim, İncil, Tevrat, Zebur, diğer peygamberlere indirilen yüz dört sayfa, bunlardaki ayetler, hükümler, kıssalar, işaretler, harfler, kelimeler, tespihler, emirler, nehiyler ve sevaplar; Lokman Hekim ve ona verilen hikmet; Miraç gecesinde Hz. Peygamber’le Cenab-ı Hak arasındaki muhavere; kılınan beş vakit namaz ve bunlardaki rüku, secde, kıyam; havalar, bulutlar, yağmurlar, karlar, yeller, aylar, zamanlar, haftalar, yazlar, güzler, kışlar; yedi kat yerler ve topraktaki çiçekler, güller, nergisler; edilen dualar, secdeye varan yüzler; yeryüzündeki mescitler, buralarda kılınan namazlar ve edilen dualar; gökyüzünün altında mevcut olan şehirlerde ve köylerde yazılan ve bundan sonra da yazılacak olan Kuran-ı Kerimler; Kabe’yi tavaf eden hacılar ve hac yolunda çekilen zahmetler; yeryüzüne gelen ve sonra da gelecek olan insanlar; yeryüzüne bu zamana kadar gelen ve bundan sonra da gelecek olan hayvanlar -ki bunlar kendi hâlince Allah’ı tespih ederler-; yeryüzündeki ağaçlar, yemişler; şehirler, hisarlar; âlemin kutbu, gayb erenleri, mukaddes ruhlar; yeryüzüne gelen yüz yirmi dört bin peygamberin temiz ve münevver makamları, Peygamberimizin ravzası ve ona sunulan nimetler, ihsanlar ve onun niyazı; melekler, Cebrâil, Mikâil, İsrafil, Azrâil; Hz. Ebubekir, Hz. Osman, Hz. Ömer, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, şehitler, gaziler; camilerde kılınan cumalar, okunan hutbeler; Recep, Şaban, Ramazan ayları; Regaip, Berat geceleri, Kadir Gecesi, teravih namazları; cennetlerdeki iyilikler, güzellikler, saraylar, ırmaklar, hûriler, gılmanlar, nimetler ve türlü lezzetler, bu nimetlere layık kullar sayısınca ve bunların hakkı için bütün bir Münâcât boyunca Allah’a niyaz edilmekte ve Yaratıcı’dan kişiyi muradına, maksadına erdirmesi talep edilmektedir. Dua metni içindeki kısımlar “Ve dahi” şeklinde başlamaktadır.

Münâcât şu dua ile sona ermektedir:

“Ve dahı sekiz cennetlerin yaratdın. Ol cennetlerin eyüliği ve güzelliği ve içinde olan sarâylar ve ulu tahtlar ve ulu ırmaklar ve şarâbdan ebârikalar bahçeler ve hûrîler ve lezzetler ve gılmânlar ve hülleler ve ni‘metler ve ol cennetler[e] lâyık kulların hakkıçün Yâ Rabb anın hakkıçün ve dahı yüz kandil yaratdın. Bir kandilin içine on sekiz bin ‘âlemi koydın. Doksan binin içinde ne varsa bilürsin. Anın hakkıçün ve senin ululığın ‘af itmek. [Bunun] hakkıçün bu du‘â ile du‘â ideni ve dâ’im kendüde getüreni sen murâdına maksûdına irdir tez günde tez sâ‘atde. Ve dahı dünyâda ve âhiretde her neden korkarsa emîn eyle. Yâ Rabb, Yâ Rabb, Yâ Rabb.”

Münâcât, eserin müstensihi tarafından yazıldığı anlaşılan şu temenniyle sona ermektedir: “Her kim bu du‘âyı okuyup Akşemseddin hazretlerine du‘â ide, murâdına müyesser ola. Âmîn Yâ Mû‘în.”

Sonuç olarak Bolu’nun Gerede ilçesinde tespit ettiğimiz birkaç defter içerisinde bulunan Du‘â-yı Münâcât-ı Akşemseddin’in, yeni bir eser olabileceği fikri ağırlık kazanmaktadır. Münâcâtın bu açıdan yayınlanmasının Akşemseddin külliyatına bir katkı olacağını düşünmekteyiz. Münâcât, bize aynı zamanda Akşemseddin’in bugün bilinmeyen başka eserlerinin olabileceğini göstermektedir.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
28 Ekim 2021 17:22
15 Aralık 2021 17:38
29 Eylül 2021 04:44
9 Ocak 2022 00:42
9 Eylül 2021 21:26