Dolar 32,3858
Euro 34,7059
Altın 2.417,96
BİST 10.082,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 21°C
Az Bulutlu
Afyon
21°C
Az Bulutlu
Çar 21°C
Per 20°C
Cum 14°C
Cts 11°C

Afyon Hikayeleri: Karacaahmet Sultan’ın Adını Verdiği Beldeye Gelmesi

Afyon Hikayeleri: Karacaahmet Sultan’ın Adını Verdiği Beldeye Gelmesi

Kurumsal Web Tasarım

Karacaahmet Sultan İstanbul’da yaşarmış. İstanbul’da bulunan Karacaahmet Mezarlığı ismini ondan almaktadır. Karacaahmet Sultan eski evliyalardan ve Allah’ın sevdiği kullardan bir tanesidir. Bir padişahın zamanında padişahın kızı hastalanıyor. Kız herkese vuruyor, kırıyor, gidiyor, gelmiyor ve bunu zapt edemiyorlar. Sonra bir gün padişahın kızı evden kaçıyor, dağa gidiyor. Orada Karacaahmet Sultan’a rastlıyor. Karacaahmet Sultan de derenin kenarında oturmuş. Padişahın kızını görüyor. “Gel bakalım kızım ikimiz sohbet edelim” diyor.

O esnada Karacaahmet Sultan Hazretleri padişahın kızının başını sıvazlıyor, yani okşuyor. Aynı zamanda kıza okuyor. Daha sonra kız hastalığından kurtulup iyi oluyor. Sonra Karacaahmet padişahın kızına dönüp “Hadi bakalım kızım sen bundan sonra iyileştin. Evine git. Yoksa seni ararlar, merak ederler.” diyor.

Padişahın kızı Karacaahmet Sultan Hazretlerimizin isteğine uyup iyileşmiş bir şekilde saraya varıyor. Kızın annesi ve babası onu görüyorlar ve “Kızım sen neredeydin, nereye gittin?” diye soruyorlar. Kız da söyle cevap veriyor:

Baba ben bir derenin yanında kendimi bilmez bilinçsiz bir şekilde yürüdüm. Orada bir tane adama rastladım. O adamın başında sarığı vardı, uzun boyluydu, uzun sakallıydı. Sonra o adam başımı bir güzel sıvazladıktan sonra bana nasihat etti. Sözleri bittikten sonra da ‘Tamam kızım. Sen artık iyileştin. Gidebilirsin. Yoksa seni annen baban merak ederler.” dedi. Padişah kızına “Kızım bu şahıs kimse söyle bana. Ben ona ne istiyorsa bahşedeyim.” diyor. Sonunda padişah o kimseyi aramak için adam topluyor. Arıyorlar ama bir türlü bulamıyorlar. En sonunda padişah diyor ki: “Şehirde yaşayan herkes sarayın önünden geçecek.

Tellallar şehirde bağırmaya, bunu haber vermeye başlıyorlar. Sonunda insanlar sarayın önünden geçiyor. Padişah ve kızı da geçenleri teftiş ediyor. Padişah kızına sürekli “Bu mu? Yoksa şu mu? Bak şu olmasın?” gibi sorular soruyormuş. Bu insan kalabalığının en arkasında da Karacaahmet Sultan Hazretleri bulunuyormuş. Kız nihayet onu fark etmiş. Padişaha “Baba işte beni iyileştiren, iyi olmamı sağlayan şahıs sıranın en arkasında geliyor.” demiş. Padişah askerlere emrediyor. Onlar da hazreti, padişaha getiriyorlar. Karacaahmet Sultan padişahın huzuruna çıkıyor. Padişah ona, “Sen kimsin? Nesin? Nereden geldin? Bunları bana anlat. Kızımın söylediklerine göre o senden şifa bulmuş.” diyor. Karacaahmet Sultan, “Adım Karacaahmet Sultan. Burada yaşıyorum.” diyor. Padişah, “Söyle. Ne istersen, ne dilersen istediğini vereceğim. İster altın ister para…” diyor. Karacaahmet Sultan, “Ben kendim için hiçbir şey istemem. Sadece benim burada bir vazifem vardı. O da tamamlandı. Askerlerimi alıp İstanbul’dan çıkıp gideceğim. Beni kabul eden bir beldeye yerleşeceğim. Oradan asker almayacaksın. Öşür almayacaksın.” diyor.

O zamanlar askerlik beş on sene kadar varmış. Ayrıca öşür denen bir vergi de alınırmış. Padişah bunu kabul etmiş ve bir ferman yazmış. Ferman Karacaahmet Sultan’a verilmiş. Karacaahmet Sultan, atları, develeri ve askerleriyle çeşitli beldelerde konaklayarak Beyköy’e gelmiş. Buraya çadırlarını kurup yerleşmiş. Adından da anlaşılacağı gibi burası bir bey köyü imiş. Beyin bütün maiyeti ve adamları burada yaşıyormuş. Köyün muhafızları varmış. Karacaahmet Sultan, bunlara “Beyinizden destur istiyoruz. Biz burada konaklamak istiyoruz.” demiş. Ayrıca yirmi üç gün burada kalmak istediklerini de belirtmiş. Muhafızlar beye gidip durumu bildirmişler. Bey kabul etmiş.

Karacaahmet Sultan, demiş ki “Burası iyi ve güzel bir yer.” İki üç gün kaldıktan sonra beyden izin alıp buraya yerleşmeye karar veriyorlar. Bir süre sonra bey, herhangi bir sebeple onlara haber yolluyor ve kendi topraklarından çıkmalarını ister.

O sırada Karacaahmet Sultan, bir söğüt ağacından elma topluyormuş. Beyin adamlarında biri gelip durumu haber veriyor ve “Benim topraklarımdan artık gitsinler.” dediğini bildiriyor. Karacaahmet Sultan, şöyle diyor: “Şu topladığım elmaları beyine götür, yesin. Selamımızı da söyle. Biz burada kalmak istiyoruz. Adam da beye gidiyor, durumu haber veriyor. “Beyim orada kurumuş bir söğüt ağacı var ya. İşte onlar bu ağaçtan elma topladı.” Bey bunu duyunca öfkelenmiş ve gidecekleri konusunda ısrar etmiş. Elmaları da istememiş. Beyin adamı Karacaahmet Sultan’ın yanına gelip beyin söylediklerini bildiriyor ve “Beyim sizin burada kalmanızı istemiyor.” diyor. Bunun üzerine Karacaahmet Sultan, şöyle diyor: “Biz istenmediğimiz yerde durmayız. Beyine de selam söyle. Ayağı çarıktan, başı sarıktan kurtulmasın.” diyor.

Karacaahmet Sultan orada devesine biniyor ve Beyköy’den ayrılıyor. Karacaahmet’e geliyor. Buranın ismi eskiden Gağnıcılar Köyü imiş. Bu köyde insan yokmuş ve burası yedi haneliymiş. Bu evlerde de ancak yedi kişi oturuyormuş. Karacaahmet Sultan, burada yaşayan insanlara kendisini anlatıyor. “Ben İstanbul’dan geliyorum. Burada konaklamak istiyorum. Benim ziyaretime gelenler ve hastalar olur. Müsaade ederseniz burada yerleşeyim. Yoksa çıkıp gideyim.” diyor. Köylüler kendisine “Başımızın üstünde yerin var. Köyün ne tarafında konaklamak istiyorsan konakla.” demişler. Karacaahmet Sultan “Benim topal bir devem var. O topal deve nereleri gezerse o topraklar bende kalsın.” diyor. Köylüler de “Tamam.” diyorlar. Topal deve Karacaahmet’in bir yerinden çıkıyor. Orada Gözcü Dede vardır.

(Ayrıca Çiftlik’te, Meşir’de de Gözcü Dede vardır. Ondan sonra Karacaahmet Köyü’nde bulunan Yarım Efeler lakaplı birisinin evinin avlusunda Gözcü Dede varmış. Ona Kızana Dede derlermiş. Bunlar Karacaahmet zamanında bekleyen gözcü askerlerdir. Bu gözcüler Karacaahmet köyünde bulunmaktadır.) Deve dolanırken Kızana Dede tarafından çıkıyor. Huriye isminde bir kadının evinin yanında deve ölüyor. Karacaahmet Sultan da “Allah’ım benim devem burada öldü. O taş hâline gelsin ve gelen hastalara şifa olsun” diye duada bulunuyor. O deve sabaha kadar taş hâline geliyor. O deve gerçekten de taş hâlinde hörgücüyle beraber görülmektedir.

Bir gün bir kızcağız orayı süpürürken orada bir taş görmüş. Bu taş öyle bilindik taşlara benzemiyormuş. Kız “Bu taş deveye benziyor.” diye içinde geçirmiş. O kız Karacaahmet’te misafirmiş.

O taş hastalara şifa kaynağı olmuş. O taştan kırıp gelen hastalara verirlermiş. Sabaha doğru yine eski hâline gelirmiş. Kırılmasına rağmen tekrar eski hâline bürünürmüş. O taş oradan hiç eksik olmazmış.

Karacaahmet Sultan hazretleri hastalara şifa vermek üzere bu topraklara yerleşiyor. Burada ona bir yer yapıyorlar. Hazret köyü seviyor.

Bir zaman köye yabancı askerler geliyor ve buradaki bir bayıra yerleşiyorlar. Bunlar bayıra top kuruyorlar. Bunu köye atmak istiyorlar. Topun ucu atış sırasında sürekli dönermiş. Köylüler askerlere gelip “Köyümüzde Karacaahmet Sultan var. Biraz saygılı davranın.” demiş. Askerler köye gelip “Sandukalara mı inanıyorsunuz siz?” diye alay ediyormuş. Ayrıca onlara vuruyorlarmış. Yabancı askerler burayı yıkmayı düşünmüşler. Kazmaları vurdukça sandukalardan kan fışkırıyormuş. Askerler sandukaları teptikleri için ayakları ters dönmüş. Bundan çok korkmuşlar ve en sonunda köyden çıkmışlar. Çıkmadan önce içlerinden biri köydekilere “Karacaahmet Sultan’a benim adıma dua edin Ben onun adına buraya cami yaptıracağım.” demiş. Köylüler de askere “Onu ancak o bilir. Biz bilmeyiz. Biz size saygılı davranmanız gerektiğini söylemiştik.” demişler. “Fakat siz kulak asmadınız.” demişler. Sabaha kadar burada dua etmişler. Burada bulunan cami de yabancı askerler tarafından yaptırılmış. Fakat şimdikinden başkaymış.

Karacaahmet Sultan, buraya kesin bir şekilde yerleşeceğini söylemiş. O gece kendiliğinden buraya yedi tane kuyu kazılmış. Karacaahmet Sultan, bunalımda olanların, ruhî hastalıkları bulunanların, çok gülen ve ağlayan kişilerin kendisini ziyaret edeceğini ve şifaya kavuşacaklarını söylemiş. Nitekim Karacaahmet’e gelenlere su ve cüherden taşlar veriliyor. Köyün ekmeğinden de veriliyor. Hastalara iyileşmeleri için hap veya başka ilaç verilmiyor. İnsanlar bunlar sayesinde iyileşiyor. Buna birçok kişi şahit olmuştur. Bunlar Karacaahmet Sultan sayesinde gerçekleştiği için hazret çok seviliyor ve köy onun ismiyle anılmaya başlıyor.

O zamanki köy muhtarına Karacaahmet Sultan, padişahın verdiği fermanı teslim ediyor. Karacaahmet Sultan, “Bu benim beratımdır. Bundan sonra padişah buradan asker ve öşür almayacaktır” diyor. En son Sağırların adamı muhtar oluyor. Onlar da bu köye başka yerden gelmişler. Onlar diyor ki: “Bu Karacaahmet Sultan, köyün yerlisine verdi, yabandan gelene vermedi.” Köylü de o muhtara “Bu beratı sana koymayacağız. Elinden alacağız.” diyor. Adamın gelini bu beratları kimsede kalmasın diye sobada yakıyor. Bu olaydan sonra köyden asker ve öşür alınmaya başlanmıştır.

Yasin Şen
YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.